2025 yılı, Türkiye ihracatı için ciddi riskleri beraberinde getirecek gibi görünüyor.
Düşük kur ve yüksek faiz politikalarının yarattığı maliyet baskıları, Almanya başta olmak üzere Avrupa ekonomilerindeki daralma, ABD’de Trump’ın yeniden seçilmesiyle belirsizleşen gümrük politikaları, ABD-Çin ticaret savaşının yansımaları ve küresel çapta artan politik riskler, ihracatçılar için büyük zorluklar oluşturuyor.
Her biri farklı dinamikler taşıyan bu risk faktörleri, Türk firmalarının rekabet gücünü tehdit ederken, ihracat pazarlarının daralmasına ve maliyetlerin yükselmesine yol açabilir.
Bugünkü yazımızda 2025 yılında ihracatçıları bekleyen beş büyük tehlikeyi inceledik.
1-Düşük Kur, Yüksek Faiz
2024 yılı, döviz kurunun baskılanması ve yüksek faiz politikalarının etkilerinin daha da belirginleştiği bir yıl olarak geride kaldı.
Dövizin, yüksek faiz nedeniyle piyasa dengelerinin gerektirdiği seviyenin altında tutulduğu artık geniş bir çevre tarafından kabul görüyor.
Örneğin, 02 Ocak 2024 ile 02 Ocak 2025 arasındaki dönemde döviz kuru yalnızca %18 artarken, resmi enflasyon %44 ve asgari ücret artışı %49 olarak kaydedildi.

Bu tablo, ihracatçılar için rekabetçi fiyat sunmayı ve maliyetlerini yönetmeyi daha da zorlaştırdı.
2025 yılında, özellikle yılın ilk yarısında, düşük kurun neden olduğu problemler ihracatçılar için devam edecek gibi görünüyor.
Hatta kur artışı gerçekleşse bile, bu süreçte kaybedilen müşterilerin yerine yenilerini bulmak kolay olmayacak.
İhracatçılar, maliyet baskısının yanı sıra rekabet güçlerini yeniden kazanmak için ciddi bir mücadele vermek zorunda kalabilir.
2-Almanya’nın Ekonomik Olarak Küçülmesi
Son iki yıldır Almanya, ekonomik olarak küçülme sürecine girmiş durumda.

Ekonomik küçülmenin yanı sıra özellikle otomotiv sektörü gibi Almanya’nın en rekabetçi endüstrilerinin, artan maliyetler ve zorlu piyasa koşulları nedeniyle fabrika kapatma kararı alması, Alman ekonomisi hakkındaki endişeleri körüklüyor.
Almanya’nın yaşadığı ekonomik daralma, Avrupa Birliği’nin genel ekonomik yapısını da olumsuz etkiliyor.
Avrupa’nın bu lokomotif ekonomisindeki sorunlar, diğer AB ülkelerini zincirleme şekilde etkileyerek bölgesel bir ekonomik sıkıntıya yol açıyor.
Türkiye açısından bakıldığında, Avrupa Birliği, ihracatın en büyük pazarı konumunda. Özellikle Almanya, Türkiye’nin ihracat yaptığı ülkeler arasında ilk sırada yer alıyor.
Ancak Almanya ve diğer AB ülkelerindeki ekonomik daralma, Türk ürünlerine olan talebin azalması anlamına geliyor.
2025 yılında Türkiye ihracatını en çok zorlayacak konulardan birisi Avrupa’daki ekonomik yavaşlama olacak.
Bu daralan talep, Türk ihracatçılarının rekabet gücünü ve pazar payını korumasını daha da zorlaştırabilir. Avrupa’dan kaynaklanan bu olumsuz etki, Türkiye’nin ihracat gelirlerinde ciddi bir baskı yaratma potansiyeli taşıyor.
3-Trump’ın Uygulayacağı Gümrük Vergileri
2025 yılında Türkiye ihracatçılarının karşılaşabileceği önemli zorluklardan birisi de Amerika Birleşik Devletleri’nde ikinci kez başkan seçilen Donald Trump’ın uygulayacağı gümrük vergileri olacak gibi görünüyor.
Trump’ın dış ticaret politikaları genellikle korumacı bir yaklaşımı benimsediği için, hangi ülkeye ne kadar vergi uygulanacağına dair belirsizlikler ihracatçılar için önemli bir risk oluşturuyor.
Bu belirsiz ortamda, hangi ülkenin nasıl etkileneceği net değil; adeta “şapkadan tavşan çıkacak” bir durum söz konusu. Bu da Türk ihracatçıları açısından hem fırsat hem de tehdit içeren bir tablo yaratıyor.
Eğer Trump, gümrük vergilerini ülke bazında dış ticaret verilerine dayanarak belirlerse, Türkiye bu süreçten avantajlı çıkma şansı yakalayabilir.
Ancak aksi bir senaryoda, özellikle hedef alınan ülkelerden biri olursa, Türk ihracatçıları ciddi kayıplarla karşılaşabilir. Bu nedenle 2025 yılı, Türkiye ile ABD arasındaki ticari ilişkiler açısından büyük belirsizliklerin olduğu bir dönem olarak öne çıkıyor.
4-ABD ile Çin Arasındaki Ticaret Savaşı
ABD, Çin’in küresel bir ekonomik ve teknolojik rakip olma potansiyelini fark ederek, bu durumu engellemek adına agresif önlemler almaya devam ediyor.
Gelişmiş çip teknolojilerinin Çinli şirketlere satışının yasaklanması, Çin menşeli elektrikli otomobillerin ABD’ye ithalatının ulusal güvenlik gerekçesiyle kısıtlanması ve Çin’in “en çok kayrılan ülke” statüsünden çıkarılması girişimleri, bu ticaret savaşının en belirgin adımları arasında yer alıyor.
ABD’nin bu tür kısıtlayıcı politikaları, yalnızca iki ülke arasındaki ilişkiyi değil, küresel ticaret dengelerini de ciddi şekilde etkiliyor.
Bu ticaret savaşının Türk ihracatçılarına etkileri oldukça karmaşık ve çok yönlü olabilir.
Çin’in, ABD pazarından kovulması neticesinde elindeki ürünleri diğer ülkelere yönlendirmek zorunda kalması, Türkiye’nin hem iç piyasasında hem de dış ticarette rekabeti artırabilir.
Özellikle Çinli firmaların düşük maliyetli ürünleri, Türk şirketlerinin mevcut pazarlarını kaybetme riskini beraberinde getirebilir.
ABD-Çin ticaret savaşının dalgaları, 2025 yılında Türk ihracatçılarının karşılaşacağı önemli tehditlerden birisi olmaya aday.
5-Politik Riskler (Rusya Ukrayna, Yemen, İsrail-İran)
2025 yılında Türkiye ihracatını tehdit eden önemli unsurlardan biri de küresel çapta artan politik risklerdir.
Tayvan-Çin olası gerginliğini bir kenara bırakırsak; Dünya çapındaki önemli politik risklerin hepsi Türkiye’nin çevresinde gelişiyor.
2022 yılında başlayan Rusya-Ukrayna savaşı üçüncü yılını bitirmek üzere ve 2025 yılı boyunca da Türk ihracatçıları için belirsiz bir ortam yaratmaya devam edecek gibi duruyor.
Buna ek olarak, Yemen’de ticaret gemilerine yönelik artan saldırılar, Türkiye’nin Körfez ve Afrika pazarlarına erişimini de tehdit etmektedir. Ticaret rotalarının güvensiz hale gelmesi, konteyner gemilerinin rotalarını değiştirmesine neden olmakta; bu da hem taşıma maliyetlerini artırmakta ve hem de teslimat sürelerini uzatarak rekabet gücünü azaltmaktadır.
Aynı zamanda olası bir İsrail-İran çatışması, bölgedeki istikrarsızlığı derinleştirebilir ve Türkiye’nin hem Ortadoğu’daki pazarlarına hem de enerji tedarik zincirlerine zarar verebilir.
ÖZGÜR EKER (CDCS)
Akreditif Danışmanlık ve Eğitim Hizmetleri